gerçek
![]() |
Ayrıca bakınız: Gerçek |
TürkçeDüzenle
KökenDüzenle
- Osmanlı Türkçesi كرچك sözcüğünden nakledildi, o da Eski Anadolu Türkçesi girçek (“doğru”) sözcüğünden nakledildi, girtü (“doğru”), o da Ana Türkçe *kẹr-tü (“doğru”) sözcüğünden.[1] Moğolca гэрээ (geree, “anlaşma”) , гэрч (gerç, “şahit”) ile kıyaslanabilir.
SöylenişDüzenle
AdDüzenle
gerçek (belirtme hâli gerçeği, çoğulu gerçekler)
- doğruluk
- Bu laflarda gerçek payı ne kadar çoksa duygu payı da ondan az değildir. — B. Felek
- gerçeklik
- Her hâlde o gün imparatorluğun ölümü apaçık bir gerçekti. — H. E. Adıvar
- (felsefe) yalan olmayan, doğru olan şey
- Esasen bizim için millî varlık ile istiklal ve hürriyet aynı gerçeğin çeşitli cepheleridir. — M. Kaplan
ÇekimlemeDüzenle
gerçek adının çekimi
Eş anlamlılarDüzenle
AtasözleriDüzenle
Kelime birliktelikleriDüzenle
Türetilmiş kavramlarDüzenle
ÇevirilerDüzenle
doğru olan şey
|
Ek okumalarDüzenle
- Vikipedi'de gerçek
Ön adDüzenle
gerçek (karşılaştırma daha gerçek, üstünlük en gerçek)
- yalan olmayan
- O yürekler acısı fukara kafile, yüzlerinden gerçek acı aka aka ölü arkadaşlarının namazını kıldılar. — Halikarnas Balıkçısı
- bir durum, bir nesne veya bir nitelik olarak var olan, varlığı inkâr edilemeyen, olgu durumunda olan, özbeöz, hakiki, reel
- Kâğıt paranın saymaca değeri varsa da gerçek değeri yoktur.
- aslına uygun nitelikler taşıyan, sahici
- Gerçek elmas. Gerçek hikâye.
- asıl, başlıca, temel
- Bir kişinin ahlaklı olması için, o benim dediğim gerçek ahlaka erişebilmesi için bir iç âlemi olmalıdır. — N. Ataç
- doğadaki gibi olan, doğayı olduğu gibi yansıtan
- Bu peyzajdaki çiçekler son derece gerçek.
- yapay olmayan
- (felsefe) düşünülen, tasarımlanan, imgelenen şeylere karşıt olarak var olan
Eş anlamlılarDüzenle
ÇevirilerDüzenle
doğru olan
KaynakçaDüzenle
- Türk Dil Kurumuna göre "gerçek" maddesi
GagavuzcaDüzenle
KökenDüzenle
- Eski Türkçe kärtü (kärtü)
Ön adDüzenle
gerçek
TürkmenceDüzenle
AdDüzenle
gerçek