have

[1] (tarım) bahçe

İngilizce

değiştir

have (çoğulu haves)

[1] (the haves) (teklifsiz konuşma) her şeye sahip olan insanlar, zenginler

Örnekler

değiştir
[1] there is an increasing gap between the haves and have-nots.

have

Dinle (ABD aksanı).

have (kısa şekilde: `ve. 3ncü tekil şahıslar için has, kısa şekilde: `s)

Söyleniş

değiştir
(vurgulu) IPA: /hæv/
(vurgusuz) IPA: /(h)əv/
(have to) IPA: /hæf/


[1] (veya have got) bir şeye sahip olmak
[2] (have oneself) (teklifsiz konuşma) kendine iyi, güzel, ağzına layık vb. bir şey almak, bulmak, hazırlamak. Hoşa gidecek bir şey edinmek.
[3] bir şey bilmek (yabancı dil vb.)
[4] geçirmek, çekmek (zorluk, ameliyat, zaman vb.)
[5] (veya have got) bir şeyden muzdarip olmak (hastalık, baş ağrısı vb.)
[6] sahip olunan bir nesnenin başına bir şey gelmesi veya bir şey yaptırmak (past perfect ile birlikte kullanılır)
[7] birine bir şey yaptırtmak (geniş zaman ile birlikte kullanılır)
[8] (veya have got) (teklifsiz konuşma) bir tartışma esnasında karşıdakini zor durumu sokacak bir şey söylemek.
[9] (kaba konuşma) biriyle cinsel ilişkiye girmek
[10] (teklifsiz konuşma) aldatmak, dolandırmak.
[11] (have to veya have got to) bir şeyi yapmak zorunda olmak (yapmakla yükümlü olduğu için veya gerekliliğine cidden inandığı için)
[12] bir şey yemek veya içmek.
[13] yapmak veya düzenlemek (eğlence, parti, toplantı vs.)
[14] katlanmak, kabullenmek.
[15] bir şeyi belirli bir pozisyona getirmek veya belli bir yerde tutmak.
[16] eline bir şey ulaşmak, almak (mektup vs.)
[17] birini evinde ağırlamak, misafir kabul etmek.

Örnekler

değiştir
[1] have you got a new job yet?
[1] he had a new car and a boat.
[1] she has blue eyes.
[2] he had himself two highballs.
[3] John has only a little French.
[4] I had a good time.
[5] she has got a headache.
[6] she had her bag stolen.
[6] I will have my hair done.
[7] he had his bodyguards throw Chris out.
[8] you've got me there; I've never given the matter much thought.
[9] did you have the girl at number 7?
[10] I realized I'd been had?
[11] you don't have to accept this situation.
[12] I had' beans on toast for lunch.
[13] are you going to have a party?
[14] I can't have you insulting Tom like that.
[15] Mary had her back to me.
[16] she had a letter from mark.
[17] we are having the children for the weekend.
(Ana Hint-Avrupa dili): *keh₂p- → (Proto-Cermence): *habjaną → (Eski İngilizce): habban, hafian → (Orta İngilizce): haven

have have (kısa şekilde: `ve. 3ncü tekil şahıslar için has, kısa şekilde: `s)

[1] fiillerin geçmiş zaman sıfat-fiil (past participle) halleriyle beraber kusursuz zamanlı (perfect tense) cümleler kurmakta kullanılır.

Örnekler

değiştir
[1] I have finished.