Meşhur bir Türk atasözü:

“Kehlesi muteber olur, Talihi yaver gidenin!” - Talihi iyi olanın, biti bile işe yarar:

değiştir

Vaktaki, tarih Kanuni Süleyman zamanıdır. Bir katip 13 kuruşluk maaşla en dûn ( en az ek göstergeli) görevle payitahtta çalışmaya başlamıştır. Enderunlu bu genç; zekî, yakışıklı, muhteris ve çalışkandır. Büyük istikbal vaat etmektedir. Tez zamanda 5 liralık makama erişti. Bütün merdivenleri 3- 8 lik basamaklarla atlıyordu. Payitahtta örgütlenmiş, zamanın siyasal partileri gibide algılanabilecek Devleti ebed- müddetin bekası kendilerine muhtaç Türk büyüklerinden oluşmuş ekipler vardı. Aynı anda bir çok ekiple işbirliği içinde, hepsini payanda olarak kullandı. Ve hep yükseldi. Dost ve düşmanların gözleri üstündeydi. Adım adım izleniyor, mala davara zarar vermediği müddetçe markajda gevşek davranılıyor, böylece önlenemez yükselişi sürüyordu. Derken istikbalin bu büyük Türkünün üzerinde sadece dost ve düşman gözlerinin değil, haremin dikkatinin de olduğu istihbar edildi. Cihan Padişahının kerimeleri Mihrimah Sultan hanımefendilerinin hususi ilgilerine ve muhabbetlerine de mazhar olduğu acı gerçeği sarayda yankılandı. Merkezden uzaklaştırılmalı ve bu muhabbette yok edilmeli idi. Maazallah tiz zamanda Sadareti ele geçirirdi. Yurdumuzun bölünmez bütünlüğü, yarınları tehlikeye düşerdi. Derhal lazım gelen tedbir alındı. İradeyi seniyye'ye bir mukteza arz edildi; “ Kulunuz Rüstem Efendinin ne yaman bir kimesne olduğu malumlarıdır. Gelecekte değerlendirileceği daha yüksek görevler için tecrübe kazanması maksadıyla taşrada ; bir tuğ kadrolu Diyarbekir Valiliğine terfian ve naklen tayini...”. Bu şekilde defteri dürülüp, eline verilerek Diyarbakır’a postalanır. O günlerde Diyarbakır ve çevresi cüzzam hastalığından kırılıp geçmektedir. Her gün binlerce reayanın telef olduğu haberleri gelmektedir. Paşanın görev yerine avdetini müteakip bir şayia İstanbul’da 8 sütuna manşet oldu; Paşa ‘ya yazıktı, amansız cüzzamın pençesine duçar olmuştu. Hekimbaşı cüzam illetinin fen ve tıbben tedavi edilemediğini, insanları bedenen ve ruhen ıstıraplarla ölüme götürdüğünü esefle anlatıyordu. Böylece son ve öldürücü darbe vuruluyor,sarayda ki sempati kırıntıları da izale ediliyordu. Kahramanımız, tarihin ve Orta Doğunun derinliklerine terk ediliyordu.

Ancak Paşa yaş tahtaya basacak cinsten değildi, oda kontr tedbirler geliştiriyordu. Yüreği zarif ve kadirşinas sultanına briefler, özel bilgiler sunuyordu. Bu sunumların yansıması gecikmedi. [[Önce gerçek güç odağı Valide Hatun Hürrem Sultana sonra da Muhteşem Baba nezdinde girişimler başlatıldı]]. Konunun formal kaynaklardan değil, bir kez de derin adamlar vasıtasıyla tahkik edilmesi önerildi.

Padişah nedimi, ikisi mülkiye diğeri hekim orijinli üç mütekait Paşadan bir tahkikat heyeti oluşturuldu. Birde senaryo verildi ellerine. Güya cenup illerindeki cüzzam hastalığı ve alınan tedbirlerin uygunluğunu Padişah adına inceleyecek ve rapor hazırlayacaklar. Heyet Diyarbakır’a ulaştı.

Vali Paşa işi şansa bırakmıyor, her müfettişe gösterilen ihtimam gibi heyetin tüm ağırlanması ile bizzat ilgileniyordu. O dönemde ki tecrübelere göre; cüzzam hastalığı olanda bit eylenmezmiş. Bitli olmak ayıp değildi, o yaşamın bir parçasıydı. Malum bit yiğitte, pire itte olurdu. Bu heyette bir punduna getirip Paşada bit olup olmadığına bakacak ; varsa ne âlâ yoksa yandı gülüm keten helva.

Heyet yorgun olduklarından bahisle bir hamam sefası istemiş. Derhal hamam boşaltılmış, Paşa ve davetsiz misafirleri göbek taşına uzanmışlar. Paşa keselenirken üç zehir hafiye biraz hava alma bahanesiyle koşup esvaplarını tetkik etmişler. Kavukta 8 adet bit. Donda 21, cüppede 16.... ki ceman 48 adet kehle mahlukatına tesadüf edilmiştir...Vaziyet, hemen bir layihaya raptedilip APS ile gönderildi. Daha sonrası vak’anüvislerin yazdığından ayrıntılı olarak biliniyor. Osmanlının gelmiş geçmiş en ünlü entrikacısı. Damadı şahanelik, vezirlikler, sadrazamlıklar. En kudretli imparatorluğun en kudretli iki üç adamından biri olmak. Tarihler onun - teşbih de hata olmasın Derviş gibi- hep hazineden sorumlu, akçalı işleri kendi uhdesinde tuttuğunu yazıyor. Cimri olduğunu da. Hatta cimriliği o raddeye getirmiş ki saray çiçeklerini tezgah kurdurtup pazarda sattırmış. Hızını alamayıp, bütün çiçek yetiştiren ve bulunduranlardan vergi alınmasını istemiş, bir keresinde bu nedenle kazan kaldırılmasına sebep olmuş.

Onlar ermiş muradına, bu “ kehlesi muteber olur, talihi yaver gidenin” lakırdısı da kalmış bize miras.- Ali Taşkın Balaban - Bursa Vali Yardımcısı

"kehle" sayfasına geri dön.