İngilizce

değiştir

burst (çoğulu bursts)

  1. (dil bilimi) (genellikle ‘burst off’) patlama
    The bursts of the bombs could be heard miles away.
    Bombaların patlamaları kilometrelerce öteden duyulabiliyordu.
  2. bir şeyde meydana gelen ani ve hızlı artış
    When he accidentally pressed the gas, there was a burst of speed.
    O yanlışlıkla gaza basınca hız patlaması yaşandı.
    There was an burst of applause when he took the stage.
    Sahneye çıktığında alkış patlaması yaşandı.
    • 1860 - Charles Dickens. Büyük Umutlar.
      « “It's my wedding-day,cried Biddy, in a burst of happiness,and I am married to Joe!” »
      Bugün benim düğün günüm,diye mutluluk patlamasıyla haykırdı Biddy,ve ben Joe ile evliyim!"

burst (üçüncü tekil kişi geniş zaman bursts, şimdiki zaman bursting, geçmiş zaman ve yakın geçmiş zaman bursted)

  1. (fizik) iç basınç etkisiyle patlamak
    I blew the balloon up too much, and it burst.
    Balonu çok fazla şişirdim ve patladı.
  2. bir cismi basınç kullanarak patlamak
    I burst the balloon when I blew it up too much.
    Balonu çok fazla şişirdim ve patlattım.
  3. (hidroloji) nehrin taşması, nehrin taşkınlık yapması
    Cultivated fields could be inundated if the river bursts.
    Nehir taşkınlık yaparsa ekili alanlar sular altında kalabilir.
  4. aceleyle veya beklenmedik bir şekilde bir yere girmek veya çıkmak, dalmak
    He burst into the room without knocking the door.
    Kapıyı çalmadan odaya daldı.
  5. (argo) iyice doymak, karnı yiyecekle şişmek, çatlamak
    If I eat one more hamburger I will burst.
    Bir hamburger daha yersem çatlayacağım.