Türkçe

düzenle

durulmak (üçüncü tekil şahıs geniş zaman çekimi durulur)

  1. duru duruma gelmek
    Akmayan su, kımıldanmayan, olduğu yerde bir çukurun içinde pıhtılaşan, ağırlaşan durgun ve durulmuş su ölümü hatırlatır bana. - Nazım Hikmet
  2. gürültü, kımıldanış, karışıklık, yağış, yel dinmek, sükûn bulmak
    Dışarıda nemli bir rüzgâr esiyordu, dalgalar durulmamış, yalnız biraz ağırlaşmıştı. - Azra Erhat
  3. (mecaz) sakinleşmek
    Hüdai ile olan anlaşmazlıklar durulacak gibi değildi. - Ayşe Kulin
  4. durma işi yapılmak
    Mor dağlara karargâhlar kurulur. Eteğinde bölük bölük durulur. - Bekir Sıtkı Erdoğan

Çeviriler

düzenle

Kaynakça

düzenle