gelmek
Türkçe değiştir
Köken değiştir
- Osmanlı Türkçesi گلمق (gelme + -k).
Söyleniş değiştir
Eylem değiştir
gelmek (üçüncü tekil şahıs geniş zaman çekimi gelir)
- -dikçe, -esi şeklinde kullanılan sıfat-fiil eklerinden sonra geldiğinde önceki fiille alakalı olarak pekiştirilmiş bir istek ve sürerlik bildiren bir eylem
- Baktıkça bakası gelmek. Yedikçe yiyesi gelmek.
- -e uğramak, olmak
- Başımıza bir bela geldi. Felç gelmek.
- -maz(lık)/-mez(lik) ile birlikte yapmacık anlatan deyimler yapar
- Görmezlikten gelmek. İşitmezlikten gelmek.
- akmak
- Burnundan kan geldi. Musluktan su gelmiyor.
- başlamak, ortaya çıkmak
- belli bir süre dolmak
- Vakit kuşluğu aşmış, öğleye geliyordu. — N. Cumalı
- belli bir zamana ulaşmak
- bir yerden alınıp bir yere ulaştırılmak
- Kahve Brezilya'dan geliyor.
- bir şeye sonradan inanmak, doğruluğuna hak vermek, eğilim göstermek, kabul etmek
- Dediğime geldiniz mi?
- biriyle birlikte gitmek
- İstanbul'a gidiyorum, benimle gelir misiniz?
- çıkmak, yönelmek
- Merak etme, ondan kimseye kötülük gelmez.
- daha önce üzerinde durulmuş olan bir konuya yeniden dönmek
- Şimdi sözü burada kesip asıl konumuza gelelim.
- dayanmak, tahammül etmek
- Birazcık üşütmeye gelmiyor, hemen hastalanıyor.
- doğmak, ortaya çıkmak, tezahür etmek, zuhur etmek
- düşmek
- Buraya ışık gelmiyor.
- eklenmek, katılmak
- Türkçede ekler kelimelerin sonuna gelir.
- etkisini herhangi bir şekilde göstermek
- Buranın havası iyi geldi. Burası bana çok sıcak geldi.
- getirmek
- Adamı Ödemiş'ten aldım geldim, her masrafını çektim. — N. Cumalı
- görünmek, sanılmak
- Baygın da olsa yabancı bir kadını böyle kucağında tutmak ona pek ayıp bir şey gibi geldi. — H. Taner
- herhangi bir sırada bulunmak
- Başta gelmek. Birinci gelmek. Önde gelmek.
- ihtiyaç anlatan deyimler kurmaya yarayan bir fiil
- Uykusu gelmek.
- isabet etmek
- Attığı top gözümegeldi.
- izlemek, takip etmek
- Çocuklar arkadan geliyordu.
- kadar olmak
- Boyu ancak omzuna geliyor.
- kazanılmak, sağlanılmak
- Çiftlikten onlara ayda beş yüz milyon lira gelir.
- kendine yapılan herhangi bir davranış veya hâli iyi karşılamak
- Kadri o adamlardandır ki iyi davranmaya, yüz vermeye gelmez. — M. Ş. Esendal
- Bizim baştan savma işe gelmediğimizi bilirsin. — R. H. Karay
- mal olmak
- Bu bardakların tanesi yüz liraya geldi.
- oturmaya, ziyarete gitmek
- Dün akşam amcamlar bize geldi.
- sonuç çıkmak
- Bu davranışlardan ne gelir bilinmez.
- türemek
- ulaşmak, varmak
- Gurbetten gelmişim yorgunum hancı / Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş. — B. S. Erdoğan
- uygun düşmek
- Caddelerde oturmaya gelmez. — Ö. Seyfettin
- uymak
- Bu ayakkabı sana küçük gelir.
- varlığını sürdürmek, yaşamak, intikal etmek
- Eski çağlardan birçok âbide çağımıza kadar gelmiştir.
- yönelme hâlindeki bazı kelimelere getirilerek birleşik eylem yapar
- Akla gelmek. Hatıra gelmek. Meydana gelmek. Yola gelmek.
Çekimleme değiştir
gelmek eyleminin çekimi
Zıt anlamlılar değiştir
Üst kavramlar değiştir
Alt kavramlar değiştir
Deyimler değiştir
gelmek
Türetilmiş kavramlar değiştir
Çeviriler değiştir
gelmek
|
Yardımcı eylem değiştir
gelmek
- kök veya gövdeleri sonuna -a (-e) eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur
- Alışageldiğimiz bir anlamı vardı.
Alt kavramlar değiştir
Kaynakça değiştir
- Türk Dil Kurumuna göre "gelmek" maddesi
Türkmence değiştir
Söyleniş değiştir
- Heceleme: gel‧mek
Eylem değiştir
gelmek