Zaman Kişi Eylem
şimdiki zaman ich gehe
du gehst
er, sie, es geht
geçmiş zaman I ich ging
geçmiş zaman II (yard. eylem ile)   gegangen
istence kipi II ich ginge
buyrum kipi tekil geh(e)!
çoğul geht!
yardımcı eylem   sein

gehen

[1] gitmek, adım adım ilerlemek
[1a] (halk ağzı) ulaşım araçlarıyla bir hedefe doğru hareket etmek
[2] ayrılmak, bir yeri ya da bir ortamı terk etmek
[3] mastar durumundaki başka bir eylemle birlikte: diğer eylemin gösterdiği işi yapmak üzere bir yere yönelmek
[4] çalışmak, çalışır halde olmak
[5] geçişsiz, bir düzeneğin özne olması durumunda: bu özneye özgü karakteristik eylemi yerine getirmek
[6] piyasada çok satılmak/tutulmak
[7] genleşmek, uzanmak
[8] devam etmek, (tamamlanmış eylemler için:) sürmek
[9] (hamur): mayalanmak
[10] kabul edilebilir, belirli kurallara uygun ve izinli olmak
[11] yapılabilir olmak
[12] sağlık ve afiyette olduğunu bildirmek
[13] (bilgisayar) auf etwas gehen: farenin imlecini ekranda belirli bir yere sürüklemek, tıklamak ya da açmak
[14] etwas geht auf jemanden: hesabın birisi tarafından ödenmesi (üzerine kalması ya da yazılması)

Örnekler

değiştir
[1] Ich gehe über die Straße. (Caddeden gidiyorum.)
[1a] Ich gehe am Wochenende nach London. (Hafta sonu Londra'ya gidiyorum.)
[2] Als Maria kam, war Peter bereits gegangen. (Maria geldiğinde Peter zaten gitmişti.)
[3] Ich gehe mich waschen. (Banyoya giriyorum.)
[3] Ich gehe einkaufen. (Alışverişe gidiyorum.)
[4] Die Uhr geht nicht. (Saat çalışmıyor.)
[5] Ich hörte unten die Tür gehen. Dann ging das Telefon. (Aşağıdan kapının açıldığını duydum. Sonra telefon çaldı.)
[6] Der dritte Band der Memoiren von Effenberg geht nicht mehr so gut. (Effenberg'in anılarının üçüncü cildi pek iyi satılmıyor.)
[7] Die Hauptstraße geht bis zum Bahnhof. (Ana cadde istasyona kadar uzanır.
[7] Unser Garten geht bis zu den Bäumen da hinten. (Bahçemiz arkadaki ağaçlara kadar uzanır.)
[8] Der Streit geht (so) (schon) seit Jahren. (Bu kavga uzun yıllardır devam ediyor.)
[8] Die Vorstellung ging bis Mitternacht. (Gösteri gece yarısına dek sürdü.)
[9] Der Teig muss noch gehen. (Hamur daha mayalanmalı.)
[10] Man kann in der Bücherei keine laute Musik spielen; das geht doch nicht. (Kütüphanede sesli müzik dinlenmez; yasaktır.)
[11] Der Bauplan beschreibt wie es geht. (Montaj kılavuzu nasıl yapılacağını anlatıyor.)
[12] Wie geht es dir? Gut. (Nasılsın? İyiyim.)
[12] Lass es dir gut gehen. (Kendine iyi bak.)
[13] Erst gehst du auf "Öffnen" und dann klickst du auf "OK". (Önce "Aç"ın üzerine git, daha sonra "TAMAM" üzerine tıkla.)
[14] Die Speisen gehen heute auf mich, die Getränke zahlt ihr aber gefälligst selber. (Bugün yemekler benden, ama lütfen içecekleri kendiniz ödeyin.)

Türetilmiş kavramlar

değiştir
abgehen, angehen, aufgehen, begehen, eingehen, entgehen, fortgehen, übergehen, vergehen

Kaynakça

değiştir