Ayrıca bakınız: -get, Get, ge- -t, get., gët

İngilizce

değiştir
Orta İngilizce geten, Eski Norsça geta, Proto-Cermence *getaną, Ana Hint-Avrupa dili *gʰend-.

Söyleniş

değiştir
  • (BK ağzı) IPA(anahtar): /ɡɛt/, /ɡɪt/, [ɡɛʔ]
  • (dosya)
    (gotten (Kuzey Amerika'daki kullanılır, BK'ta eskimiştir))
  • Heceleme: get

get (üçüncü tekil kişi geniş zaman gets, şimdiki zaman getting, basit geçmiş zaman got, geçmiş ortacı got veya gotten)

  1. afallatmak, şaşırtmak
    She had got' me there: I could not answer. — Beni o noktaya getirdi: Cevap veremedim.
  2. (belirli bir yerde) karşılaşmak, rastlamak
    For someone used to the tiny creatures we get in England, it was something of a shock. — İngiltere'de karşılaştığımız minik mahluklara alışkın biri için bu biraz şok ediciydi.
  3. bilgiyi ya da bir konuyu çalışarak anlamak, öğrenmek.
  4. bir sonuca veya yanıta ulaşmak.
  5. bir şey eline ulaşmak, almak, elde etmek
    I got a letter from him. — Ondan bir mektup aldım.
  6. bir şey ile vurmak ya da yumruk atmak
    You got me in the eye! — Gözümün içine soktun!
  7. bir yerden başka bir yere götürmek, transfer etmek
    She had to get them away from the rocks. — Onları kayalardan uzaklaştırması gerekiyordu.
  8. birine bir şeyi (genellikle ikna etmek suretiyle) yaptırmak
    They got her to sign the consent form. — Tasdik formunu onu ikna ederek imzalattılar.
  9. (borca, vasıtaya v.s.) binmek, girmek
    She got into the car. — Arabaya bindi.
  10. edilgen yapı kurmaya yarar. (-ılmak)
    The girl got drowned. — Kız boğuldu.
  11. getirmek
    Get another chair. — Başka bir sandalye al.
  12. (kapıya veya telefona) bakmak.
    I'll get the door. — Kapıyı açacağım.
  13. imkânı elde etmek, fırsatını yakalamak
    He got to try out a few of these nice new cars. — Tasdik formunu imzalattırmak için onu getirdiler.
  14. muzdarip olmak, sahip olmak, yakalanmak (hastalığa v.s.)
    I got a sudden pain in my left eye. — Sol gözümde ânî bir ağrı meydana geldi.
  15. sahip olmak. (have got. Bakınız have)
  16. temas kurmak, ulaşmak
    You can get me home, if you need me. — Bana ihtiyacın olursa beni eve götürebilirsin.
  17. vasıta ile seyahat etmek veya vasıta yakalamak
    I got a taxi across to Bağdat Street. — Bağdat Caddesi'nin karşısındaki taksiye bindim.
  18. (yiyecek) hazırlamak
    I will get the dinner. — Akşam yemeğini alacağım.
  19. (teklifsiz konuşma) bahsi geçen konuyu veya birini anlamak
    What do you mean? I don't get it. — Ne demek istiyorsun? Anlamıyorum.
  20. (teklifsiz konuşma) birini kızdırmak, çileden çıkartmak.
  21. (teklifsiz konuşma) cezalandırmak, yaralamak, öldürmek, görüşmek (hesaplaşmak)
    I'll get you for this. — Bunun için seni yakalayacağım.
  22. (teklifsiz konuşma) hakkını elde etmek, payına düşeni almak
    I'll get mine, you'll get yours. — Ben benimkini alacağım, sen de seninkini alacaksın.
  23. (teklifsiz konuşma) kendini beğenmiş birine dikkat çekmek için söylenir.
    Get her! — Al onu!

Eş anlamlılar

değiştir

Zıt anlamlılar

değiştir

get (çoğulu gets)

  1. (eskimiş) hayvan yavrusu
  2. (teklifsiz konuşma) hoşa gitmeyen, işe yaramaz kişi

İsveççe

değiştir

Söyleniş

değiştir
  • Heceleme: get

get g (belirtme hâli geten, çoğulu getter)

  1. (boynuzlugiller) keçi

Çekimleme

değiştir

Ek okumalar

değiştir
  • İsveççe Vikipedi'de get