Türkçe

düzenle
Osmanlı Türkçesi ضعيف‎, Arapça ضَعِيف(ḍaʿīf).

Söyleniş

düzenle

zayıf (belirtme hâli zayıfı, çoğulu zayıflar)

  1. (eğitim) başarısızlığı gösteren not

Çekimleme

düzenle

Üst kavramlar

düzenle

Türetilmiş kavramlar

düzenle

Çeviriler

düzenle

zayıf (karşılaştırma daha zayıf, üstünlük en zayıf)

  1. enerjisi, etkisi, yoğunluğu az olan
    Radyoda uzak bir istasyonun zayıf sesini duydu.
    Zayıf ışık gözleri okurken yorar.
  2. eti, yağı az olan, sıska, cılız, arık
    Uzun boylu, zayıf, ellilik bir hanım. — S. M. Alus
  3. görevini yapacak yeterli gücü olmayan
    Gözleri zayıf olduğundan gazeteyi ona bazen torunu okurdu.
    Zayıf ordu kuvvetliyi yendi.
  4. (mecaz) bilgi yönünden yeterli olmayan, kabiliyetsiz, yeteneksiz
    Zayıf öğretmen
  5. (mecaz) çok az
    Zayıf ihtimâl
  6. (mecaz) dayanıklılığı, sağlamlığı olmayan
    Zayıf bina zelzele yerle bir oldu.
  7. (mecaz) kişilik ve ruhî yönden gereği kadar güçlü olmayan
    Zayıf ve uydurma bir âşık bu cevaba karşı perişan olurdu. — A. Gündüz
  8. (mecaz) güvenilir, itimada şayan olmayan
  9. (mecaz) mühim, önemli olmayan
    Zayıf bilgi bu.

Deyimler

düzenle

Türetilmiş kavramlar

düzenle

Çeviriler

düzenle

Kaynakça

düzenle

Gagavuzca

düzenle
Arapça ضَعِيفْ(ḍaʿīf).

Söyleniş

düzenle
  • Heceleme: za‧yıf

zayıf

  1. zayıf

Kırım Tatarcası

düzenle
Arapça ضَعِيفْ(ḍaʿīf).

Söyleniş

düzenle
  • Heceleme: za‧yıf

zayıf

  1. zayıf