Türkçe

düzenle

çalmak (üçüncü tekil şahıs geniş zaman çekimi çalar)

  1. (kriminoloji) başkasının malını gizlice almak, hırsızlık etmek, aşırmak
    • İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İngilizlere satarlardı. - F. R. Atay
  2. vurarak veya sürterek ses çıkartmak
    • Bir yandan mızıka istiklal havasını çalıyordu. - R. E. Ünaydın
  3. (müzik) bir müziği dinlemeyi sağlayan aleti çalıştırmak
    • Fevkalade zekidir, iyi dans eder, piyano çalar, tenis oynar, ata biner, avcıdır, kayakçıdır. - R. H. Karay
  4. ses çıkarmak, ses vermek
    • Hafif hafif ıslıklar çalan sesi eski keskinliğini kaybetmiştir. - R. N. Güntekin
  5. atmak, çarpmak, vurmak
  6. üzerine sürmek
    • Ekmeğin üzerine yağ çaldı.
  7. bozmak, zarar vermek
  8. kumaşın bir parçasını kesmek
  9. madeni oymak, kalemle işlemek
  10. benzemek, andırmak
    • Geniş alınlı, kırmızıya çalar, kahverengi saçlı, altın dişli tuhaf bir delikanlı gülümsedi. - S. F. Abasıyanık
  11. zamanı boşa harcatmak, ziyan edilmesine yol açmak
  12. süpürmek, temizlemek
    • Tozu çalmak.
  13. Kapıya vurarak ses çıkarmak, kapıyı açmasını istemek.
    • Mehmet EROĞLU, 2020 Yarım Kalan Yürüyüş, sayfa 29 , İletişim Yayınları
      "Yukarıya çıkıp odanın kapısını çaldım."


Deyimler

düzenle

Çeviriler

düzenle

Kaynakça

düzenle

Eski Türkçe

düzenle
Düzenleme yapıldıktan sonra bu not silinmelidir.

Türkmence

düzenle