etmek
TürkçeDüzenle
KökenDüzenle
SöylenişDüzenle
EylemDüzenle
etmek (üçüncü tekil şahıs geniş zaman çekimi eder)
- yapmak
- Şemsi, sıra düştükçe emlâk komisyonculuğu ediyordu. - H. Taner
- "iyi, kötü" zarflarıyla birlikte davranmak
- Ne kadar iyi ettiniz de geldiniz!
- bulmak, erişmek
- Hemşerileri gelir, kemençe gibi bir çalgıyla sabahı ederlerdi. - R. H. Karay
- birini bir şeyden mahrum bırakmak
- Çocuğu ebeveyninden ettiler.
- eşit değer kazanmak
- İki iki daha dört eder.
- herhangi bir kıymette olmak
- Kira dâhil olduğu hâlde aylık masrafımız tam beş lira ediyordu. - Ö. Seyfettin
- kötülükte bulunmak
- Ah iki bardak süt, sen bana neler ettin? - S. F. Abasıyanık
- küçük veya büyük abdestini yapmak
- Çocuk altına etti.
- demek, söylemek
- Emrah eder düştüm dile. Bülbül figan eder güle. - Erzurumlu Emrah
Karşıt anlamlılarDüzenle
Alt kavramlarDüzenle
- (küçük veya büyük abdestini yapmak): altına etmek
yapmak
DeyimlerDüzenle
yapmak
Türetilmiş kavramlarDüzenle
Yardımcı eylemDüzenle
etmek
ÇevirilerDüzenle
bir işi yapmak
|
KaynakçaDüzenle
- Türk Dil Kurumu: "etmek"
KumancaDüzenle
EylemDüzenle
etmek
TürkmenceDüzenle
EylemDüzenle
etmek
KaynakçaDüzenle
- Atacanov, Ata (1922). Türkmendolu Yir Sözlüğü.