girmek
Türkçe
düzenle[gir·mek]
Söyleniş
düzenleKöken
düzenle- Osmanlı Türkçesi كرمق (girme + -k)
Eylem
düzenlegirmek (üçüncü tekil şahıs geniş zaman çekimi girer)
- ağrı, sancı başlamak, saplanmak
- almak, fethetmek
- Ordularımız İstanbul'a girdiler. — M. Ş. Esendal
- başlamak, girişmek
- Kaçırdım gene ipin ucunu, bir türlü konuya giremiyorum. — N. Ataç
- bir şeyin yapımında, birleşiminde yer almak
- Tuz genellikle her yemeğe girer.
- bulaşmak
- Koyunlara kelebek hastalığı girdi.
- detaylara inmek, incelemek
- dışarıdan içeriye geçmek
- Birlikte kiliseden içeri giriyoruz, ben topallıyorum. — A. Ağaoğlu
- erişmek, ulaşmak
- Yirmisine girdi.
- iyice anlamak, iyice bilmek
- katılmak
- Bugün edebiyat imtihanına girdim. — Y. Z. Ortaç
- kavgaya tutuşmak
- sığmak
- Elim bu eldivene artık rahatlıkla giriyor.
- sulu bir şeyin veya su dolu bir yerin içine batmak veya dalmak
- Ceketinin ucu tabağa giriyor.
- Denize girmek.
- yazılmak, başlamak
- Faruk EREM, 1996 Bir Ceza Avukatının Anıları, sayfa 25
- "Ankara'da büyük bir garajın kaporta bölümüne çırak girmişti, küçük yaşta."
- Faruk EREM, 1996 Bir Ceza Avukatının Anıları, sayfa 25
- yeni hâle geçmek, dönüşmek
- Göğün morlaşan kenarı eriyor, menekşe rengine giriyordu. — Ö. Seyfettin
- yüklenmek
- zaman anlamlı kavramlar için gelmek
- İlkbahar girdi.
- (hukuk) geçmek, tecavüz etmek
- Komşu, tarlamıza beş metre girdi.
Çekimleme
düzenlegirmek eyleminin çekimi
Zıt anlamlılar
düzenleAlt kavramlar
düzenleDeyimler
düzenleTüretilmiş kavramlar
düzenleÇeviriler
düzenleçeviriler
|
Kaynakça
düzenle- Türk Dil Kurumuna göre "girmek" maddesi