düşmek
Ayrıca bakınız: deşmek |
Türkçe
değiştirSöyleniş
değiştirKöken
değiştirEski Türkçe düş + -mek, düşme + -k
Eylem
değiştirdüşmek (üçüncü tekil şahıs geniş zaman çekimi düşer)
- yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek
- Havada uçan kuş, vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor. - R. N. Güntekin
- durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini kaybederek yukarıdan aşağıya inmek
- Çocukken ağaçtan düşüp ayağım kırılmıştı da ağlayamamıştım. - S. F. Abasıyanık
- yere devrilmek, yere serilmek
- Çocuk koşarken yere düştü.
- (havacılık) hava taşıtları kaza sonucu hızla yere inerek çarpmak
- Brighton'da 2015'teki uçak gösterisinde uçaklardan bir yol üstüne düştü, yedi kişi öldü.
- vücuda bol gelen elbisenin aşağı kayması
- yağmak
- Dağlara kar düştü.
- değmek, rastlamak, vurmak
- İnce uzun dallı badem ağaçlarının alaca gölgeleri sahile inen keçi yoluna düşüyordu. - Ö. Seyfettin
- vakti gelmeden ölü doğmak
- O kargaşada başlayan sancılardan sonra Ayşe'nin çocuğu düştü, kendisi de üzüntüden mahvoldu.
- atlanmak, aradan çıkmak, eksik kalmak
- Kitabın yeni baskısında buradan bir kelime düşmüş.
- eksilmek
- Gündelikleri yarı yarıya düşmüştü. - N. Cumalı
- aşırı ilgi veya sevgi göstermek
- Sen bu işin üstüne çok düştün.
- uğramak, kapılmak
- Kadınlar yeni baştan telaşa, heyecana, korkuya düştüler. - A. Gündüz
- yakışmak, uygun gelmek
- Bu resim buraya iyi düştü.
- yakışık almak
- Bize düşen, medeniyetin zorlamaları karşısında bir ayıklamayı başarabilmek olmalıdır. - İ. Özel
- ödevi veya yetkisi içinde bulunmak
- Bana arada bir bakkaldan tuz, limon almak düşüyor, o kadar. - H. Taner
- bulunmak
- Birlikte evden çıkmışlar, limanda iskelenin karşısına düşen kahveye doğru yürümüşlerdi. - N. Cumalı
- biriyle yaşama, çalışma, birlikte olma durumunda kalmak
- O asker, gittiğimiz yerde bir aralık benim bölüğüme düşmüştü. - R. N. Güntekin
- bir bölüşme sonunda payına ayrılmak
- Mirastan ona bu ev düştü.
- kötü sebeple istenmeden bir yerde bulunmak
- Bu yaşta mahkemelere düşmek… - S. F. Abasıyanık
- işbaşından uzaklaşmak
- Kabine düştü.
- hızı, gücü, değeri azalmak
- Arabanın hızı düştü.
- Paranın değeri düştü.
- ateş, basınç, ısı v.s. eksilmek, azalmak
- İki gün içinde ateş düştü; ağrılar, sızılar hafifledi. - R. N. Güntekin
- düşkünleşmek
- Babam balıkçı amma vaktiyle zenginmiş efendim. Sonradan düşmüş. - R. N. Güntekin
- bir yere ansızın gelmek, damlamak, tesadüfen gelmek
- Bir rastlantı sonucu aralarına düşmüştüm. - H. Taner
- belirli zamana rastlamak
- Babasının Sütlüce'de yeni bir ev alması bu tarihlere düşer. - M. Ş. Esendal
- fırsat çıkmak
- Bir kelepir düştü.
- olmak, olumsuz bir duruma girmek
- Esir düşen askerleri o saldırıyla kurtarabildilir.
- Şehit düşen 13 askerimizi bugün toprağa verdik.
- Yorgun düşünce yürürken ayağını burktu, şimdi topallıyor.
- Hastalıktan sonra zayıf düşmüştü.
- savaşta savunulmaz duruma gelerek teslim olmak
- Medine'nin düştüğünü söylemek istedim. - F. R. Atay
- bazı deyimlerde "yürümek, birlikte gelmek" anlamlarında kullanılan bir fiil
- Bana elinde silâh: "Önüme düş"" diye emredince uymak zorunda kaldım.
- bayağılaşmak
- kötü a girmek
- Düşmüş kadınları bu dönemin yazarlarının yücelterek duygudaşlıkla çizdiklerini görüyoruz. - M. And
- alışmak, müptela olmak
- (mühendislik) telefon, sanal ağ v.s. alanlarda bağlantı kurmak
Çekimleme
değiştirdüşmek eyleminin çekimi
Karşıt anlamlılar
değiştirDeyimler
değiştiradamına düşmek, ağza düşmek, aşka düşmek, cansız düşmek, dalgaya düşmek, dibi düşmek, dört ayak üstüne düşmek, hesaptan düşmek, uygun düşmek, yoksulluğa düşmek
Çeviriler
değiştirçeviriler
|
Kaynakça
değiştir- Türk Dil Kurumuna göre "düşmek" maddesi