çıkmak
![]() |
Ayrıca bakınız: Çıkmak |
TürkçeDeğiştir
SöylenişDeğiştir
KökenDeğiştir
- Osmanlı Türkçesi چيكماك (çıkma + -k)
EylemDeğiştir
çıkmak (üçüncü tekil şahıs geniş zaman çekimi çıkar) -ar
çıkmak hakkında Türkçe Vikipedi'de ansiklopedik bilgi bulabilirsiniz.
- (-ı/-i) vermeye katlanmak
- Çık bakalım paraları!
- artırmak, fiyatı yükseltmek
- artmak, yükselmek
- Fiyatlar çıktı.
- ay veya mevsim geçmek
- Kış çıktı. Mart çıktı.
- Ay, Güneş görünmek
- Güneş seni ısıtmak için çıkıyordu. - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
- Hava açılmış, Ay çıkmıştı.' - Refik Halit Karay
- ayrılmak, sıyrılmak
- Bebeğin patiği çıktı.
- belirmek, tanınmak
- Bir ilçe belediye başkanı hepsinden açıkgöz çıktı. - Muzaffer İzgü|M. İzgü
- belli veya görünür bir durumda bulunmak
- Tencerenin bakırı çıktı. Zayıflıktan kemikleri çıkmış.
- binaya kat eklemek
- Evin ikinci katını çıkmadan havalar bozuldu.
- bir araştırma, bir inceleme sonucu bulmak
- Sularda bakteri çıktı.
- bir durumla ilgili niteliklerini kaybetmek, bir durumdan başka bir duruma geçmek
- Çok sonra öğrenecek bunu. Çok sonra, çocukluktan çıkıp kocaman adam olduktan sonra. - Turan Dursun
- bir iddia ile ortalıkta görünmek
- Sen onun karşısına çapkın bir adam gibi çıktın. -Peyami Safa
- bir konu yetkililerce karara bağlanmak
- bir meslek veya bilim kurumunda okuyup yetişmek, mezun olmak
- Çiçeği burnunda subay çıkar çıkmaz, ben size bir emir eri bulurum. - Haldun Taner
- bir sebeple bulunulan yerden ayrılmak
- Bu kahveden sıkıldın, ötekine çıkarsın, anladın mı? - Memduh Şevket Esendal
- bir şeyin düzeni bozulmak, eskisinden daha değişik, kötü bir hâle girmek
- Ev, ev olmaktan çıktı.
- bir şeyin yukarısına doğru yürümek
- Uzun, dik merdivenli bir yokuşu çıktık. - Refik Halit Karay
- bir yere ulaşmak, varmak
- Karşı kaldırıma geçtiler, sağa sola saptılar, demir yoluna çıktılar. - Memduh Şevket Esendal
- bitmek, büyümek, sürmek
- Bıyığı çıktı'. Ekinler çıkmaya başladı.
- boy ölçüşmek, karşı gelebilmek
- Güreşte ona çıkacak kimse yok.
- bulunduğu yerden fırlamak, kopmak
- Arabanın direksiyonu çıkmak.
- bulunduğu yeri bırakıp başka yere geçmek, taşınmak, ayrılmak, ilgisini kesmek
- Yeni evimizden çıkıp eski evimize taşındık.' - Yusuf Ziya Ortaç
- bulunmak, var olmak
- Bayramın son günü her iki kadının da işleri çıkmıştı. - Osman Cemal Kaygılı
- buluşmak
- Kravatın boyası gömleğe çıktı.
- büyük abdest bozmak
- davranışta herhangi bir niteliği bulunmak
- Akıllı çıktı da arkadaşına uymadı.
- duyulmak, yayılmak
- Başından beri gazetelerde enstitü hakkında havadisler çıkıyor. - Ahmet Hamdi Tanpınar
- eksilmek
- Dörtten iki çıkarsa iki kalır.
- elde edilmek, istihsal edilmek, sağlanmak
- Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı. - Mustafa Kemal Atatürk
- erişmek, görmek
- Aklı başında ama sabaha çıkamayacağına kalıbımı basarım. - Sait Faik Abasıyanık
- gelmek
- Çok geçmeden haber çıkacağını kadınlık insiyakıyla derhâl sezmişti. - Refik Halit Karay
- gerçekleşmek
- İnsanın her gördüğü rüya çıkmaz ya! - Memduh Şevket Esendal
- gitmek, içeriden dışarıya varmak
- Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık. - Falih Rıfkı Atay
- herhangi bir durumda olduğu anlaşılmak
- Alacaklı çıkmak. Borçlu çıkmak. Kârlı çıkmak.
- karaya ayak basmak
- 1919 senesi Mayıs'ının on dokuzuncu günü Samsun'a çıktım. - Mustafa Kemal Atatürk
- mâlolmak
- Bu ev dört milyara çıktı.
- meydana gelmek
- Uygunsuz dediğim vakalardan biri bir salon oyunu yüzünden çıkmıştır. - Reşat Nuri Güntekin
- niteliği sonradan anlaşılmak
- Eyvah, bu da ötekiler gibi soysuz çıktı. - Reşat Nuri Güntekin
- olmak, oluşmak, teşekkül etmek
- Fırtına çıkmak. Soğuk çıkmak.
- oyunda herhangi bir rolü oynamak
- Arsız ve aptal mahalle çocuğu rolüne çıkmıştı. - Bedri Rahmi Eyüboğlu
- piyasaya sürülmek
- sesini yükseltmek
- süresi dolduğunda ayrılmak
- Cezaevinden çıkmak. Daireden çıkmak. Hastahaneden çıkmak.
- talihine veya payına düşmek, isabet etmek, vurmak
- Arkadaşa piyango çıkmış. Bize yine gezi çıktı. Bu işten size de bir şey çıkar.
- unutmak
- O söz hatırımdan çıkmadı.
- verilmek
- Emir çıkmak. Maaş çıkmak.
- yapılmak, yürümek
- {{örnek|dil=tr|
- Bu dairede işler kolay çıkmaz.
- yayılmak
- Lağımdan pis kokular çıkıyor.
- yayımlanmak
- Yeni çıkmış Fransızca bir iki kitap bulunurdu. - Yusuf Ziya Ortaç
- yeni yetişip satışa sunulmak
- Çilek daha çıkmadı. Erik çıkmış.
- yerinden oynamak
- Fukaranın hem sağ bileği çıkmış hem davulu patlamıştı. - Reşat Nuri Güntekin
- yetişecek ölçüde olmak
- Bu kumaştan bir palto çıkar mı?
- yetkili birinin makamına iş için gitmek
- Arsız ve aptal mahalle çocuğu rolüne çıkmıştı. - Bedri Rahmi Eyüboğlu
- (mecaz) harcamak zorunda kalmak
- Paradan çıkmak. Bin liradan çıktım.
- (sosyoloji) flört etmek
- Sevim, senden başka bir kızla çıkmadım.- Attilâ İlhan
ÇekimlemeDeğiştir
çıkmak eyleminin çekimi
Zıt anlamlılarDeğiştir
Deyimler=Değiştir
Türetilmiş kavramlarDeğiştir
ÇevirilerDeğiştir
çeviriler
|
KaynakçaDeğiştir
- Türk Dil Kurumuna göre "çıkmak" maddesi